İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kıssa Kıssa: Acâibü’l Mahlûkat – Adige Batur

(Kazvini’nin Acâibü’l Mahlûkat ve Garâibü’l Mevcûdat adlı kültür ansiklopedisi niteliğindeki eserinden çevirdiğimiz bazı bölümleri “Kıssa Kıssa” başlığı altında okurların istifadesine sunuyoruz.)

HİKÂYE

İskender âlemi dolaştı; cihanı baştanbaşa gezdi ve türlü türlü ilimler öğrendi. Hint padişahı Keyd, ona tabi olmadı. İskender mektup yazarak ona dedi ki: “Bana tabi ol! Eğer tabi olmazsan diğer padişahlara yaptığım gibi seni de zorla kendime tabi ederim.”

Padişah Keyd, İskender’e mektup yazarak “Bütün dünyayı fethettin, benim vilayetimi bile aldın, bu fani dünyaya ne diye değer veriyorsun?” dedi.

İskender “Sen neye kıymet verirsin?” diye sordu.

Padişah şöyle cevapladı: “Ben ilme değer veririm, sen benim ilmimi bilmezsin lakin ben sana iki âlim gönderiyorum; birisi filozoftur yani hikmet ilmini kemaliyle bilir ve diğeri de Tabip Harun’dur. Onlardan ilmi öğren.”

Keyd’in gönderdiği iki kişi İskender’in huzuruna çıktı. İskender bir küpü yağla tamamen doldurup filozofa gönderdi. Filozof da bin tane iğneyi küpün içine yerleştirip tekrar İskender’e gönderdi. İskender iğneleri aldı, eritti, onlardan cilasız bir ayna yaptırıp yine filozofa gönderdi. Filozof aynayı aldı, üzerindeki örtüyü açtı, parlatıp tekrar geri gönderdi. İskender parlak aynayı görünce filozofu getirmelerini emretti. Huzura getirilen filozofa “Ben sana yağ gönderdim, bunun manası neydi?” dedi.

Filozof şöyle cevapladı: “Siz demek istediniz ki ben ilimle doluyum, aynı bu küpün yağ ile dolu olduğu gibi başkalarının ilminin benim ilmimin katında yeri yoktur. O küpte içindeki yağdan başka hiçbir şeye yer olmadığı gibi. Ben de iğneleri ona yerleştirerek, bin yerde küp içinde yer bulduğumu gösterdim. Sen iğneleri eritip, ayna yapmakla demek istedin ki benim gönlüm çok kan dökmekten katılaştı, eriyip katılaşan ayna gibi. Ben de aynayı açıp parlattım. Demek istedim ki senin katı yüreğini hikmet ve nasihat ile yumuşatayım, gönlünün pasını gidereyim.”

Bundan sonra İskender Harun tabibi çağırmalarını emretti. İskender ona “Bütün hastalıkların başı nedir?” diye sordu. Harun tabip şöyle cevap verdi: “Kişinin yediği şeyin faydalı mı zararlı mı olduğunu bilmemesidir.”

Sonra İskender “Bütün ilaçların başı nedir?” diye sordu. Tabip “Kişinin yediği şeyi bilmesi bütün ilaçların başıdır. Ey Melik sana bir macun hazırlayayım, onu yediğin zaman sana zararlı olacak yiyecekleri conun çekmez.” dedi.

İskender “Bu büyük bir iddiadır.” dedi. Bu söz üzerine Harun tabip bir macun hazırladı. Bu macunu yedikten sonra zararlı yiyecekleri İskender’in canı çekmedi.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir